nd-aktuell.de / 16.09.2017 / Kommentare / Seite 3

Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ve federal seçimler

Yücel Özdemir

Federal Parlamento seçimlerine bir hafta kaldı. Bu seçimlerin Türkiye kökenli seçmenler açısından öncekilerden en önemli farkı ne kadarının sandık başına gidip oyunu kullandığı olacak.
Her ne kadar kamuoyu Erdoğan'ın çağrısının ne kadar etkili olacağına yoğunlaşsa da bu çağrının ters tepkilere neden olma ihtimali de hiç az değil. Özellikle Erdoğan'da karşı olanlar arasında.

Geçen hafta Sol Parti'nin Türkiye kökenli göçmenlerin Köln'e en fazla yaşadığı semtlerden biri olan Mülheim Wienerplatz’da düzenlediği küçük seçim mitinginde bunu görmek mümkündü.

Katılımcılar arasında Türkiye kökenliler ve diğer göçmenlerin sayısı hiç de az değildi.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) mitingin yapıldığı alana kurduğu standa Türkçe bildiriler dağıtarak, seçimlere katılma ve Sol Parti'ye oy vermeye çağırıyordu. Standa gelen bazı Türkiye kökenli seçmenler »İnadına gidip oy vereceğiz« diyordu. Bu nedenle Erdoğan karşıtları arasında seçimlere katılım oranı artacak gibi görünüyor.

Peki Erdoğan'ın etkilemeyi hedeflediği muhafazakar Türkiye kökenli seçmenler ne yapacak? Muhafazakar seçmenlere hitap eden örgütler daha önceki yıllarda genellikle seçimlere katılma çağrısı yapıyorlardı. Açık parti adı vermek yerine kriterleri sıralıyor ve ona göre oy verilmesini istiyorlardı. Bu yıl da yazılanlara bakılırsa, Erdoğan'ın boykot çağrısında rağmen aynı tutumlarını sürdürüyorlar. Milli Görüş`ün çıkardığı »Perspektif« dergisinin Eylül sayısında yer alan bir habere göre, Milli Görüş (IGMG) açıktan Müslümanların taleplerini dikkate alarak seçimlere katılım çağrısı yapıyor.

Aynı haberde DITIB Yönetim Kurulu üyesi Dr. Hakan Aydın da »Cemaatimizi açık bir şekilde seçimlere katılım için değişik kanalları kullanarak teşvik edeceğiz. Almanya Müslümanlarının mecliste hak ettiği temsile ulaşması öncelikli hedefimiz« diyor.

Bu açıklamalara rağmen bu hafta başına kadar IGMG ve DITIB'in internet sitelerinde seçimlere katılma konusunda bir açıklama yapılmış değildi. Yapılacak gibi de görünmüyor. Özellikle de DITIB tarafından. Çünkü, doğrudan Ankara’dan yönetilen bu örgütün Erdoğan’dan farklı bir çağrı yapması mümkün değil.

Yeniden mitinge dönersek... Sol Parti, büyük bir pano üzerinde talepler kataloğu hazırlamış, alana gelenlerden destekleyip desteklemediğini işaretlemesini istiyordu. Seçmenlerle talepler üzerinde diyalog kurmak için güzel bir yöntem.

Miting meydanından eşi ve çocuğuyla birlikte geçen orta yaşlı türbanlı bir kadın planında olmadığı halde yanımızda durup talepleri okumaya başlıyor. O okurken, eşiyle sohbet ediyoruz. 37 yıldır Almanya'da yaşıyor. Alman vatandaşlığına »değişik nedenlerden« geçememiş. Ama eşi Alman vatandaşı.

Bu arada birlikte eşinin Sol Parti'nin bütün talepleri onayladığını, »Ich stimme zu« bölümünü işaretlediğini birlikte izliyoruz. Talepleri çoğumuz biliyoruz: Asgari ücret artırılsın, emeklilere daha fazla maaş, zenginlerden daha fazla verdi... İşaretleme bitince doğal olarak kendisine, »Bu durumda oyunuz Sol Parti'yedir« dedim. Yanıtı net bir şekilde »Hayır« oldu. Ardından devam etti: »Ama mutlaka seçimlerde oyumu kullanacağım. Erdoğan'ın ne dediği beni hiç ilgilendirmiyor. Buradaki hayatımıza karışmasın.« Anlaşılan Almanya sokakları Erdoğan'ı dinlemiyor.

Türkiye kökenli muhafazakar seçmenlerin yüzde kaçının böyle düşündüğüne dair elimizde bir veri yok. Ama Almanya'daki bütün Türkiye kökenli seçmenlerin oyunun Erdoğan'ın emrinde olmadığını çok iyi biliyoruz.

Çünkü Türkiye kökenliler farklı dünya görüşlerine, farklı etnik kökenlere ve inançlara sahip olmakla birlikte asıl olarak Almanya'da sınıfsal konumlarına ve çıkarlarına göre oy veriyorlar. Bunun için de geçmişte sol partileri seçtikleri gibi, bundan sonra da seçmeye devam edecekler.