nd-aktuell.de / 03.11.2017 / Kommentare

Akademisyenler neden Erdoğan rejiminin hedefinde?

​Yücel Özdemir

Türkiye’deki otoriter rejim, Kanun Hükmünde Kararnamelerle işten atıldıkları için Almanya'ya gelmek zorunda kalan Türkiyeli akademisyenleri hedef gösteriyor. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için hazırlanan bildiriye imza attıkları için üniversitelerdeki görevlerine son verilen, bütün hakları ellerinden alınan akademisyenlere bu kez de Almanya'da gözdağı veriliyor. Rejim, Almanya’ya geldikleri halde peşlerini bırakmıyor.

Peki neden?

Çünkü Almanya'ya gelen akademisyenler de Türkiye'de kalanlar gibi değişik yollardan akademiye ve mücadeleye devam ettikleri, seslerini duyurmaya çalıştıkları... Alman üniversitelerinin kapılarını açtığı yaklaşık 100 Türkiyeli akademisyen bulunduğu her ortamda antidemokratik uygulamaları anlatıyor, ülkede kalan meslektaşlarıyla dayanışıyor ve en önemlisi bir dernek etrafında örgütlenmiş durumda. Bunlarla kalmadılar, bir de internet üzerinden »Off-University«i kurdular. 7 Ekim'de Berlin'de açılışı yapılan »internet üniversitesi«nde Barış Bildirisi'nde imza attıkları için işten atılan akademisyenler, barış ve çatışmasızlık konularında görüntülü konferanslar veriyor. Hem de ücretsiz.

»Off-University«nin kurucuları arasında yer alan Tuba İnal Çekiç amaçlarını şu şekilde özetliyor: »Bir kısmımız sürgünde, bir kısmımız ülkesine hapsolmuş. Ne yapacağız? Elimizde teknoloji var, orada sınır yok. İnsanlar fiziksel olarak olmasa da birbirlerine ulaşacak, konuşmaya devam edecekler.«

Açılış tarihinin 7 Ekim seçilmesi elbette tesadüf değil. Türkiye'de üniversitelerin yeni sömestre bu tarihte başladı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış ya da Türkiye'de kalan »Barış Akademisyenleri« eğer işlerinden atılmasalardı, onlar da öğrencileriyle birlikte yeni döneme başlamanın heyecanını yaşayacaktı.

Geçen hafta sonu Hannover'de »Türkiye'de basın özgürlüğü« toplantısına birlikte katıldığımız, Bilgi Üniversitesi'ndeki görevinden istifa eden Medya Eleştirmeni Prof. Dr. Esra Arsan, karşısında insanları görünce »Bu tabloyu ne kadar çok özlemişim, anlatamam« diyerek duygularını özetliyordu.

Bütün baskılara rağmen, »Barış Akademisyenleri«, sessiz kalmayacaklarını, akademiye devam etmek için önemli adımlar attılar.

Bir yıl içinde 115 üniversiteden toplam 5 bin 295 akademisyen işten atıldı. Bunların önemli bir bölümü Gülen Cemaati ile bağlatılı olduğu gerekçesiyle uzaklaştırıldı . Sonra seslerini çıkarmadan bir kenara çekildiler, kaderlerine razı oldular.

Ama; Barış Bildirisi'ne imza atan sol, sosyalist, ilerici ve demokrat akademisyenler susmak yerine yeni bir gelenek yarattılar. Üniversite dışında »Dayanışma Akademileri« kurdular. »Off-University« de bunların devamı niteliğinde.

Bugün itibariyle İstanbul'dan Urfa'a kadar değişik kentlerde toplam 12 »Dayanışma Akademisi« kurulmuş durumda. Akademilerin çoğu 7 Ekim'de yeni sömestr açılışı yaptı. Tanınmış ilerici öğretim üyeleri bu kez üniversite amfileri dışında, sendika salonlarında ya da başka yerlerde ders vermeye başladı.

Derslere her yaştan insan katılıyor. Üniversiteye gitme şansı bulamayan işçiler, gençleri kadınlar, kentin ilerici-demokrat sivil toplum örgütlerinin yöneticiler, üniversite öğrencileri sınıflardaki yerini alıyor. Bu nedenle, Dayanışma Akademileri bir nevi halk üniversitelerine dönüşmüş. Burada hiyerarşi, sömestr harcı, ders kitabı, ev ödevi, bitirme tezi yok.

»Barış Akademisyenleri« rejimin dayatmaları karşısızda çaresiz olmadıklarını gösterdikleri gibi, Türkiye'nin vicdanı ve aydınlanma birikimidir. Akademiler, akademisyenlerin halka karşı görevlerini bırakma niyetinde olmadığını ve sahip oldukları bilgiyi üniversiteye gidemeyenlerle de paylaşmaya devam ettiklerini gösteriyor. »Başka bir Türkiye«de eşitlik, özgürlük, adalet ve barış isteyenler için önemli bir umut kaynağı oldular.

Bu nedenle üniversite dışında çıkarılan akademisyenlere yönelik tehditler, bilim cephesinden sürdürülen direniş karşısında çaresizlikten kaynaklanıyor.