nd-aktuell.de / 06.04.2018 / Die andere Türkei

Erdoğan’ın Muhalif basını susturma planı: Satın alma ve el koyma

Yücel Özdemir
Beş ay önce bu köşede Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi AKP’nin basın üzerinde amansız bir baskı kurduğunu, bütün muhalif sesleri susturmak için büyük bir çaba harcadığına yer vermiştik. Bu nedenle de »Başka bir basın mümkün ve zorunlu«1 demiştik. Aradan geçen beş ay içinde basın ve gazeteciler üzerinden baskılar yoğunlaşarak devam etmekle birlikte iki önemli gelişme yaşandı.

Birincisi, Türkiye’nin en büyük medya grubu Doğan Grubu’nun Erdoğan’a çok yakın küçük bir medya grubu olan Demirören Holding’e satılması idi. Bu sefer küçük balık büyük balığı Erdoğan’ın isteği üzerine yuttu.

İkinci gelişme de Kürt basının sembolü Özgür Gündem’in devamı Özgürlükçü Demokrasi gazetesine ve basıldığı Gün Matbaasına devletin el koymasıydı. Gazetenin yayını hiçbir karar gösterilmeden durdurduruldu. Çalışanlar gözaltına alındı. Matbaaya el konulduğu için Türkiye’nin tek günlük Kürtçe gazetesi Welat (Ülke) da basılamadığı için yayın hayatına dijital devam etmek zorunda bırakıldı. Erdoğan karşıtı iki sembol medya kurumuna bir hafta arayla yapılan operasyonların elbette »sembolik« anlamı var.

Gelenekse olarak Kemalist devletin sözcüsü, halen de logosunun altında »Türkiye Türklerindir« yazan Hürriyet’in de içinde olduğu medya grubunun siyaseten Erdoğan’ın kontrolüne geçmesi, eski devletle mücadelede başarı açısından bir sembol olma özelliği taşıyor. Türk basının »amiral gemisi« Hürriyet’i ele geçirmek savaşta önemli bir kaleyi fethetmeye benziyor.

Doğan Grubu’na bağlı gazeteler ve televizyonlar uzun bir süre Erdoğan’ın kurmak istediği tek adama dayalı İslamcı rejime karşı çıktı, onunla mücadele edenlere destek verdi. Kamu kurumlarında türban takılması, Almanya’da ortaya çıkan Deniz Feneri skandalı, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması gibi pek çok önemli gelişmede Erdoğan’a ve AKP’ye tavır aldılar. Asıl dayandığı halen ordu ve bürokrasi içinde etkili olan Kemalistlerdi.

Bu direniş Erdoğan tarafından mitinglerde açık olarak hedef gösterilmek, ekonomik baskılar ve vergi cezalarıyla kırılmak istendi. Ceza ve tehditler karşısında sürekli geri adım atıldı. Erdoğan’ın istemediği gazetecileri, yazarları ve televizyoncular işten çıkarıldı. Sürekli uzlaşma yolu arandı. Bu süreçte yayınların içeriği aşamalı olarak Erdoğan’la uyumlu hale getirildi. İstediği yazarlar Hürriyet’de yüksek maaşla yazmaya başladılar.

Bütün bunlara rağmen Erdoğan için yapılanlar yeterli olmadı. Sonunda Doğan Grubu siyasi ve ekonomik baskılara dayanamayarak satışa mecbur edildi. Grubun sahibi Doğan Ailesi bir bakıma parasını kurtardı da denilebilir. Nihayetinde sürecin sonunda kayyumla el de konulabilirdi.

Bütün otoriter rejimlerde olduğu gibi Türkiye’de de önce sol-sosyalist, Kürt ve Alevi yayınlar hedef alındı. Ekim 2016’da 12 televizyon kanalı birden kapatıldı. Kapatılmaları Doğan Grubu’nun yayın organlarına haber dahi olmamıştı.

Gelinen aşamada tek sesin çıktığı bir Türkiye için yapılan baskı ve cezalandırmalarda ilerleme sağlamış durumda. Var olan muhalif basını her açıdan teslim alma, özellikle 2019 seçimleri öncesinde asıl politika haline getirilmiş durumda. Buna rağmen Erdoğan’ın seçilmesi kesin değil. Kontrol edemediği basını satın alma, satın alamadığına el koyma şeklindeki planla muhaliflerin tek adam rejimine destek vereceğini sanıyorlar. Halbuki, her baskı ve el koyma haksızlığı, otoriterliği daha çarpıcı hale getiriyor ve bu tepkilerin büyümesine vesile oluyor.

Susturulmak için el konulan Özgürlükçü Demokrasi’nin geldiği muhalif basın geleneği geçmişte olduğu gibi bugünde baskıları aşarak yoluna devam edecek tecrübeye sahip.

Die deutsche Fassung können Sie hier[1] lesen.

Links:

  1. https://www.nd-aktuell.de/artikel/1084583.die-andere-tuerkei-beschlagnahmen-oder-kaufen.html