nd-aktuell.de / 17.12.2018 / Kommentare

Gezi’den Sarı Yeleklilere

Yücel Özdemir

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan espri mi yapıyor, gerçekten inanarak mi söylüyor, tam olarak anlayabilmiş değiliz!

Fransa polisinin Sarı Yeleklilere saldırmasına tepki göstererek, »orantısız güç kabul edilmez« diyor. 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde yaptığı konuşmada ise ekliyor: »Avrupa demokrasi dersinden de, insan hakları dersinden de sınıfta kalmıştır. İstanbul’da yaşanan Gezi eylemlerinde insan hakları savunuculuğuna soyunanlar, Paris’te yaşananlar karşısında kör, sağır ve dilsiz hale dönüştüler.«

Erdoğan bu sözleri yandaş gazeteler tarafından diğer gün »Batının makyajı akıyor«, (Türkiye) »Kör, dilsiz, sağır« (Güneş), »Gezide barışçıl Paris’te vandal« (Akşam), »İnsanlıkta dünya lideriyiz« (Star) şeklinde manşete çıkarıldı.

Erdoğan Fransız polisini eleştirirken Türk polisini övmeyi ihmal etmedi: »Bizim polisimiz insaflı«. Ne var ki, sadece Türkiye’de değil Avrupa’daki yurttaşların hafızasında da Türk polisinin barışçıl eylemlere saldırdığına dair sayısız örnek var. Daha bundan bir kaç ay önce İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri tekme tokat gözaltına alınmıştı. Gözü yaşlı anaların sessizce çocuklarını aramasına bir daha izin verilmedi.

Erdoğan, Fransız polisini eleştirirken sürekli 2013’deki Gezi direnişine göndermede bulunuyor. Çünkü Gezi’nin verdiği korkuyu hiç unutamıyor.

Keşke polisin yaptıklarını da unutmasa.

Hangi birisini hatırlatsak...

Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir’de polis-esnaf karşımı bir ekip tarafından linç edilerek öldürüldü. Ethem Sarısülük’ın kafasına yakın mesafede ateş eden polis sonradan ceza aldı. 15 yaşındaki Berkin Elvan, evden ekmek almak için çıkınca polisin silahından çıkan kurşunla ağır yaralanmış, sonra da ölmüştü.

Resmi rakamlara göre tam 8 genç Gezi direnişi sırasında polisin silahından çıkan kurşunlarla hayatını kaybetti. Çok sayıda insan da polis şiddeti ve gazı nedeniyle gözünden, kolundan ve bacağından oldu. Bu nedenle Türk polisinin Gezi’deki şiddetiyle Fransız polisinin Sarı Yeleklilere yaptığını kıyaslamak elmalarla armutları karşılaştırmaya benziyor.

Türkiye’de polisin kadınlara, Kürtlere, greve çıkan işçilere, sıradan insanlara karşı işlediği şiddet saymakla bitmez. Bu nedenle Fransız polisinin şiddetini kınamak için Türk polisini örnek göstermek, şiddet mağduru bu kesimlere alay etmekten başka bir şey değil.

Erdoğan Fransa dolayısıyla bir de Avrupa’ya demokrasi dersi veriyor. Taraftar kitlesinde bir algı yaratıyor: »Demokraside Avrupa’yı geçtik. Şimdi biz onları uyarıyoruz.«

Peki dış güçlere ne demeli?

Erdoğan, Gezi sırasında açıklama yapan her ülkenin liderini kendisini devirmek isteyen »dış güç« olarak tanımlamıştır. Macron da çıkıp »Sarı Yelekliler, beni devirmek isteyen dış güçlerin işi« deyip Erdoğan’ın işaret edip işin içinden çıkabilirdi.

Nasıl ki Sarı Yelekliler dış güçlerin işi değilse, Gezi de değildi.

Buna rağmen aradan beş yıl geçmesine rağmen Erdoğan’ın Gezi öfkesi dinmiş değil. Osman Kavala »dış güçlerin« adamı olarak bir yıldır iddianamesiz halde tutuklu. Berlin’de yaşayan Can Dündar hakkında bu sefer Gezi nedeniyle tutuklama kararı çıkarıldı.

Özetle Erdoğan, yeni bir Gezi olmaması için topluma, aydınlara gözdağı vermeye, polis şiddetini meşru göstermeye devam ediyor. Sadece 2017’de 20 bin 539 kişi hakkında »Cumhurbaşkanına hakaret« davası açılması da bunun ifadesi. Baskıda sınır yok.

Ne var ki, sosyal patlamaların ne zaman ve nasıl olacağı hiç belli olmuyor. Kim bilebilirdi ki, Fransa’da Sarı Yelekliler diye bir hareket çıkacak, Avrupa’nın güçlü lideri olmak isteyen Macron’u köşeye sıkıştıracak... Açıktır ki, artık her ülkede biriken sosyal sorunlara karşı benzer bir hareket ortaya çıkıp en güçlü liderlerini tahtını sallayabilir.

İnsanlık tarihi her şeye muktedir görünen kralların, diktatörlerin, tek adamların tahtını sallayan halk isyanlarıyla dolu. Bir tek bunu bilmek bile umutlu olmaya yetiyor.